30 Ocak 2013 Çarşamba

Serap Tan Bir Doğum Günü Hediyesi...

 Merhaba...
Bloglar arasında gezinirken harika bir yazıyla karşılaştım Battaniye... Bu yazıyı okuyunca blgogda daha fazla gezindim veeee sevgili Serap Tan'ın Benden Size doğum günü hediyesi postunu okudum. Hediyler en az yazıları kadar güzel. Ben de bu çekilişi burdan duyurayım dedim. Doğum günün kutlu olsun Sevgili Serap Tan...

Sevgilerimle...

25 Ocak 2013 Cuma

KALEMİMDEN DÖKÜLENLER



Yorgundu genç kız... Gözelerini hafifçe araladı, tüm gördüğü boş fotoğraf çerçevesiydi. Sahi gideli kaç gün olmuştu,kaç saat,kaç ay... Ne kadardır yatıyordu böyle? Tüm bildikleri toz bulutu oldu bir anda. Hani biri adını sorsa öyle kalacak kadar, o kadar... Ağlamak bile gelmiyordu artık içinden öyle ki göz yaşları tükenmişti ağlamaktan. Ne hayallerle gelmişti uzak yollardan. Neler için nelerden vazgeçmişti. Şimdi her şey boşuna mıydı? Bu hale nasıl gelinmişti? Ne vardı sanki bu kadar üsteleyecek? Altı üstü geç gelmişti işte niye bu kadar sorun çıkarmıştı ki? Ama hayır araması gerekirdi. En azından "gecikeceğim merak etme" diyebilirdi. Bütün gün, bütün gece bekletmemeliydi. Sorduğunda niye bu kadar tepki vermişti ki? Boğazının kuruduğunu fark etti. Mutfağa gitti tam kapıdan içeri girecekti bu eve ilk geldikleri günü gördü. Gelinliğiyle kapıdan içeri girer girmez gördüğü ilk şey mutfak masasının üzerindeki güller ve iki kadehti. Bu masayı hep böyle görmüştü ilk defa eskitme ahşaptan olduğunu fark etti. Musluğu açtı, bardağa su koydu tam suyu içeçekken arkasından bir el beline dolandı su bardağını eline alıp kendi içirdi ve "seni seviyorum" diye fısıldadı... Tanrım bu anılarla ne kadar daha yaşayabilirdi? Hala anlam veremiyordu "nerdeydin" sorusuna aldığı bu hiddetli tepkiyi. Ne vardı her yeri kırıp dökecek, ne vardı o geri dönüşü olmayan sözleri sarfedecek? Kafası allak bullaktı. Arasa mıydı, hayır ya açmazsa... Hala kulağında çınlıyordu "bıktım senden" cümlesi. Bıktıracak ne yapmıştı ki. Eve biraz erken gelmesini istemişti, masayı hazırlamış, en sevdiği yemekleri yapmış ve en sevdiği elbiseyi giymişti.Ona anne olmaya hazır olduğunu söyleyecekti. Hep bunu isterdi "senden bir çocuğum olsun istiyorum" derdi. Gelseydi dünyanın en güzel mucizesini anlatacaktı ona.Gelseydi... Ama o gitmeyi seçti .

Telefonu çaldı tüm sessizliği delercesine.Açmak istemedi önce ama arayan en yakın arkadaşıydı. Sesini düzeltti önce, ağladığını gizleyecekti kendince. Açtı telefonu neşeli olmaya çalışarak "efendim canım" dedi. Arkadaşı gayet soğuk tek düze bir sesle "nasılsın " diye sordu. " iyiyim canım birazdan yemeğe gideceğiz, hazırlanıyorum gelip beni alacak o yüzden çok konuşamayacağım" dedi. Arkadaşı kısa bir suskunluktan sonra "her şey yolunda mı, sen ağlamışsın" diye sordu. Ne cevap vereceğini bilemedi hiç bir zaman saklayamamıştı  ağladığını... "Ah evet tatlım, bana çok güzel güller getirdi yemeğe çıkalım dedi ben de duygulandım şimdi arabayı yıkatmaya gitti bitince beni alacak yemeğe çıkacağız" dedi. Tanrım nasıl da bir çırpıda söyleyebildi bu kadar yalanı? Değişmişti arkadaşının sesi. " Az önce sana doğru geliyordum. Yolda bir trafik kazası gördüm. Durdum ve inip baktım. Yerde yatıyordu. Belli ki senin yerine bir başkasını almaya gitmiş. Esmer biri vardı yanında" dedi. Kulakları uğulduyordu. Duyduklarına inanamıyordu. O tepkiyi şimdi çok daha iyi anlıyordu...

Sd Smz...

24 Ocak 2013 Perşembe

El emeği göz nuru

Bloglar arasında gezinirken Blogumun Şerefine diye bir çekilişe rastladım. İlk çekiliş şansım olsun diye ben de blogumun şerefine katıldım hadi hayırlı ola :) Gerçekten de çok güzel şeyler var bir göz atın bence. 


Dossa'nın Gardırobundan

Cumartesi günü canım kardeşim başladı "abla sinemaya gidelim" demeye... Ben de Dossayı nasıl bırakacağımı düşündüm hep. Nitekim gidemedik. Ben de aslında öylesine istiyordum ki dışarıya çıkmayı. Pazar günü çıktık kardeşimle iyi de geldi bana. Nereye gitsek kucağımda yavrucağım haliyle zor oluyordu biraz. Böyle düşündüğüm için kendimi suçlasam da yine de gerekiyor bazen elin kolun boş gezmek. Ama tamamen rahat olamıyorsun bu kez de aklın hep onda oluyor. Bayadır Dossama astronot mont istiyordum. Ama pek istediğim gibi bulamadım. LC Waikiki de buldum. Tosunuma olur mu olmaz mı diye düşünürken kardeşim çekti elimden "bunu ben alıyorum" dedi. Baya mücadele etsem de vazgeçiremedim. Dossamın ilk montu teyzesinden gelmiş oldu böylece.
Ellerinin ve ayakların çıkarılabilir olması ayrıca güzel oldu benim için. Şimdi yıkadık ve kuruyup teyzemize gideceğimiz günü bekliyoruz.

Hangi anne alışverişe gidip sadece kendini donatıp gelebilmiş ki... Tabi ki ben de bu annelerden biri oldum. Kendim için gittiğim mağazalardan yine Dossa'ma birşeyler alırken buldum kendimi.

Bu da Doss'mın gardırobuna eklediklerim...  Askılı zıbın çok kullanışlı oluyor mümkün oldukça almak istiyorum onlardan çünkü sürekli kirleniyor. Hele de benim gibi titzseniz en ufak bir lekede üst değiştiriyorsanız daha çok ihtiyaç oluyor. İnce pijamayı da çok beğendim aslında bunu kardeşim daha çok beğendi bize de almak kaldı...




Herkese sevgilerimle...

23 Ocak 2013 Çarşamba

Gel artık uslandır beni...


Lütfen bu postu bu şarkıyı dinleyerek okuyun...



9 Ocak 2012... 2012'nin ilk ayında iş arkadaşım Sevda'nın zoruyla yaptığım test sonucu öğrendim içimde küçük bir canlının nefes aldığını...Zordu bebeğimi beklemek... Babamız askerdi, babamızın gücünden, sakinliğinden, heyecanından mahrumduk. Uğurlamalarımız sancılıydı ve bol gözyaşı doluydu. 20.haftamıza girmiştik babamız gittiğinde.Babamız olmadan gittiğim ilk kontrolümde canım kuzenim Duruca Yaşamak blogunun sahibesi Edoşum yalnız bırakmadı beni. Hafiften hissetmeye başlamıştım hareketlerini miniğimin. Babamızı her uğurlayışımın ardından, ben ağlarken, miniğim küçük tekmeleriyle "anne ağlama ben varım" diyordu sanki.  Bu süreçte ailem ve eşimin ailesinin emeklerini asla unutamam. Eşimin yokluğunu hissettirmemeye çalıştılar ama her dr kontrolünde karı-koca gidenleri görünce içim cız ederdi. Yine de ellerinden gelenin fazlasını yaptılar benim için. Böyle böyle geçti aylar. 28.haftamıza girdiğimizde Op.Dr. İlyas AYAN beni yarı yolda bıraktı. Doğumumda tatilde olacakmış. Tanrım ne büyük bir faciaydı bunu duyduğum o an. Etraf karardı birden bire sanki. Ben mi abartmıştım hayır. Hamileler bilir doktor bizim her şeyimizdir. Ona güveniriz, onun sözleriyle tanırız içimizde nefes alan o minik yaşamı. Doğumda kendimizi ve canımızdan gelen canı ona teslim ederiz. Şimdi ben hiç bilmediğim bir doktorla nasıl devam edebilirdim? Ağladım odasında, yalvardım ama doğumum beyefendinin tatilinin tam ortasına denk geliyormuş. En çok kırıldığım da; iyi tanıdığım bir doktordu keşke bana 6 haftalık hamile olduğumu söylediğinde deseydi doğumumda olamayacağını... Ama para her zaman daha tatlıymış... Kendisi özel hastanedeydi. Aynı hastanede başka bir doktora gittim ama hastaneden de soğumuştum bir kere bir türlü güvenemedim bu yeni doktora. Bu arada sevgili görümcem eşiyle beni eşimin askerliğini yaptığı yere Zonguldak Ereğli'ye götürdüler. Özel arabayla tüm imkanlar sağlandı. Arabanın arkasına benim için yatak yapılmıştı yatarak seyahat ettim ve çok heyecanlıydım. Kuzucuğum hiç yormadı karnımda beni. Rüya gibiydi eşimle günler. Hele gideceğimiz son gün yanımızdan geçen kadın, yanındakine sessizce "aa bak kadın hamile eşi de asker" dedi. Eşimin boynundaki künyeyi görmüş olmalı. Ne zordu ne hüzün doluydu.

 (sodan: eşim,ben,görümcem,eşi)

 Ama hala bir doktorum yoktu. Döndüğümde ilk işim bu doktor olayını halletmekti.Kuzenim Doğum Evinde eczacıydı onun telkini ve güveniyle önerdiği doktora gittim. Bugün kuzenim Funda Yılmaz Kaya'ya çok teşekkür ediyorum ve onu dinlediğim için kendimi kutluyorum. Doğum evinde Dr. Erol YAZAR'la tanıştım. Tanışmayı Funda sağladı muhtemelen yaşadıklarımı anlatmış ki doktor beni çok samimi karşıladı ve kendimi rahat hissetmem için elinden geleni yaptı. Doğum tarihini 28 Ağustos diye belirledik. Hemen facebook aracılığıyla tanıştığım Kadriye hanımı aradım ve doğum tarihini kendisine ilettim. Kapı süsümüzü,sepetimizi ve süslerimizi hazırlayacaktı her şey hazırdı bir tek Dossamın geliş tarihini bekliyorduk. Derken bebeğimin hareketini hissetmedim bir gün. Hemen en yakın hastaneye gittik. Doktor hanım "bebek gelişimini tamamlamış 28 Ağustos'u beklemez" dedi. Bunun üzerine kendi doktoruma gittim ve durumu anlattım doğum tarihini 23 Ağusto'a aldık. Sezaryen olacaktım gün geçtikçe heyecanım arttı. Doğumdan bir gün önce babamız geldi o gece hiç uyumadık. Sabah oldu hepimiz çok heyecanlıydık. Saat 16:00'da hastanede olacaktım. Saçlarımı düzleştirdim, tırnaklarıma oje sürdüm, Çınar'ımın ve benim çantamızı son kez kontrol ettik saat 15:00 gibi yola çıktık. Annem, eşim ve ben önce gidecektik diğerleri arkamızdan gelecekti. Babam fazla heyecanlandığı için onu halam ve kardeşimle bıraktık. Tam arabaya binerken öyle bir sancı geldi ki tarif etmem imkansız. Soğuk kanlılığımı korumaya çalışarak arabaya bindim. Hastaneye vardığımızda kuzenim Funda ve yengem karşıladılar beni. Bir de kuzenim Okan'ın mükemmel çiçeği... Doktorum geldi son kez kontrol etti ve tahlilleri alalım dedi. Odama çıktım ilk iş ojelerimi çıkarttırdılar bana. Sonra yavaş yavaş tüm dostlarım gelmeye başladılar. İş arkadaşlarım Zehra, Nesli, Tuğba ve Neslinin ablası geç saatlere kadar yanımdaydılar. Vee canım kuzenim Edoşşş,teyzem herkes.... Beklenen an geldi beni ameliyathaneye götürmek için geldiler o anki korkumu hiç unutmayacağım. Eşimin elini bir an bırakmak istemiyordum. Kuzenim Funda'da girecekti benimle ameliyata bu bana biraz güven veriyordu. Ameliyat kapısı açıldı ve herkesle bağlantım koptu. Samsun Kadın Doğum Hastanesinin anestezi ekibine çok teşekkür ederim gerçekten beni çok rahatlattılar. Narkozu  almadan önce duyduğum son söz "Yolun açık olsun"du. Postu okurken dinlediğiniz şarkı da Anestezi uzmanının isteğim üzerine söylediği şarkı :) İlk Çınar Taha'mın ağlamasını duydum ve ardından " Anne bebeğini duydu çıkarabilirsiniz" diye bir ses. Sanırım ayılıyordum ve Dossam öyle güzel ağlıyordu ki... Dünyanın en mükemmel anıydı ve ben çok doğru birşey yapmıştım :)  23 Ağustos 2010 saat 19:31'de Çınar Taham bize "merhaba" dedi...

 Not: Doğumdan sonra canım kuzenim Edoş'un her gün elinde keklerle, yemeklerle koşa koşa gelip beni rahatlatmasını , kardeşimin annem ve bana yardımıını da hiç unutmayacağım. Herkese sonsuz teşekkürler...

18 Ocak 2013 Cuma

Keşke hep öyle kalsalar...

 İlkokul çağlarında başlar paylaşımlar. Silgiydi, kalemdi derken okula birlikte gelinir gidilir. Silginin, kalemin yerini bir başkaları hakkındaki düşünceler alır. "Ayşe'yi gördün mü yeni toka almış." " Pelin kardeşiyle kavga etmiş." Sonra zamanla lise zamanı gelir çatar. Büyünmüştür artık. Paylaşımların yerini sırlar almaya başlar. İlk gözyaşı dostun omzunda akar. Bir tek dost telkin eder sanılır. Zor mudur dostluğu yürekte ebedileştirmek? Dostluk kelimesi bu kadar kolay mıdır da herkes birbirine "dostum" der? Halbuki özeldir o duygu... Aynı sıradan kalkılır, aynı okuldan çıkılır ve hatta aynı yoldan yürünür eve gelinir gelinmez telefona sarılınır uzun bir muhabbet alır yerini... Birlikte kalmalar, aynı yatakta yatmalar, ayrı geçmeyen tek bir an dahi düşünülemez.

Derken üniversite denen o hayat yolu ayırır dostların yolunu. Aslında sadece üniversiteyle ayrılmaz dostların yolu. Evlilik denen o kutsal müessese girer araya bazen. Değişmiştir dostun bakışı, sesi, hisleri...Sanki sen onu hiç tanımamışsın, sanki hiçbir sırrını anlatmamış da saklar sorununu senden. Kadın olmuştur artık sen genç kızlığında kalan bir yolcusundur. Ne yaşanırsa yaşansın ilk bilen sen iken sen bilmemesi gereken olmuşsundur birden bire. Anlayamazsın ... Düşünür, düşünür bir türlü bir yere koyamazsın. Grileşir Dost kelimesi bilincinde. Puslanır anılar birden bire. Her birinin tozlarını silersin anıların mahsun bir yüzle kaldırırsın raflara. Dost bilmez senin üzüntünü. Ya da belki o da üzülür için için ama saklar nedense. Konuşmalarınızda eskilere özlemden göz pınarlarından bir iki damla yaş akar karşılıklı; teke düşürülür gizlenir kendi göz yaşı. Araya aylar girer, yıllar girer akılda kalan tek bir soru vardır;



Sevgilerimle...

17 Ocak 2013 Perşembe

Uyku Sorunsalı

Epeydir yavrucağımın uykusuyla uğraşıyorum. İnternette okuduğum yazılar beni allak bullak etti. Yok efendim neymiş çocuğumuzu beşiğine yatıracakmışız ağlasa da cırlasa da almayacakmışız kendi kendine uyumaya geçecekmiş. Bunun bence psikolojik sorunlara sebebiyet verme eğilimi fazla ki bunu doğrulayan bir yazıda da çocukların gelecekte kendini ifade etmede güçlük çektikleri ve içine kapanık ürkek bir birey oldukları yazıyordu. Yine bir kaynak diyor ki "3. haftada başlanmalı uykuyu öğretmeye sonucunu 6. ayda alırsınız ." Ben bu yazıyı okuyunca ah vah ettim tam bu sırada başka bir yazı çıktı önüme; " çocuklara 6. aydan önce uyku düzeni koymanız boşa bir uğraştır." Buyrun burdan yakın şimdi. Dedimki iyisi mi ben doktorumuza sorayım. Aylık gözlemlerimi yazdığım kağıda "uyku düzenini nasıl koyabilirim?" yazdım doktorumuzun cevabı çok netti "KOYAMAZSINIZ!" Ben de bıraktım artık bu uyku meselesinin peşini. Gündüz gayet güzel uyuyan   bebişim gece olduğu zaman gözlerinin çevresi kıpkırmızı olsa bile uykuya direniyor. Zavallı eşimle gecenin 3 ünde biniyoruz arabaya ve şehir turu atıyoruz haliyle bu bizi fazlaca yoruyor ki bir de bunun erken kalkıp işe gitme kısmı var. Ama ben kesinlikle ayağımda sallamayacağım diye kararlıyım. Baktık araba da olmuyor çocuğu hasta edeceğiz aspiratörle uyutmaya çalıştık bir yerden sonra ona da kanmayan zeki oğlum tüm imkanlarımızı zorladı. Sonuç olarak ben ayağımda sallayarak uyutmaya başladım. Ve saat 22:00 de uykusu gelmeye başladı. Ne varsa anneanne-babaanne yöntemlerinde varmış diyerek uyku sorunumuzu böyle çözdük gibi... Sanırım biz çalışan anneleri gece uykuları baya yoruyor. Canım oğlum gece en az 3 kez kalkıyor. Haliyle bu da beni sabah zombi kılığına çeviriyor. Yine de değer yavrucağım için çektiğim eziyete.


16 Ocak 2013 Çarşamba

merhaba...

Merhaba herkese...
Ocak ayının son güneşli günlerinden soğuğa zıt sıcak bir merhabayla başlamak istedim blogger dünyasındaki ilk günüme. Aslında bu 3. blog denemem ilk ikisi başarısızlıkla sonuçlandı, hamileydim ve doğum sürecim iş yoğunluğumla çakışınca ben de bir hayli zorlandım haliyle. Ardından yeni doğanımla uyum çabamız derken bloglar şifreleri hatırlanmayarak kaldılar. Bu blog eminim benim son bloğum olacak ve işlev kazanacak. Bu süreçte tüm blogger dostlarım beni yalnız bırakmazsınız değil mi? 


Sevgilerimle...