28 Haziran 2013 Cuma

Gecikmiş Post... Sevdoş da yuvadan beyazlar içinde uçtu...

Çok uzun zaman oldu buraya şööyle eni konu yazmayalı... Düğün koşturması, hayatın tatlı-zor yanları derken buraları epey bir boşladım sanki... Ama blogları okumaya devam ettim hep. Aslında yazacak o kadar çok konu birikti ki... Mesela Dossa artık emekliyor, tutunup kalkıyor ve tutunarak ilerleyebiliyor. Bu aralar biraz huysuz muhtemelen tekrar diş dönemine giriyoruz. Yavaş yavaş kelimeleri çıkarmaya başladık; "gel (del) , hadi (adi), anne, baba, dede, adda , eda (ada)" İsteklerini de "öööö" diyerek belli ediyor yani artık derdini güzelce anlatabiliyor. Pek hareketli olduğumuz için de zayıflıyoruz :( Ama anne sütünü hala bırakmadık çok şükür. En sevdiğimiz yerler masa altları. Bayılıyoruz oraya girip ev halkına ceee yapmaya. Bebekliğimde ben de çok girermişim masa altlarına oğluşum da bana çekiyor sanırım. Son zamanlarda da emziğimizi ağzımızdan alıp yere atıyoruz ve sonrasında kahkaha atıyoruz. Eve biri yeni geldiğinde onu kahkahalarla karşılıyoruz ki bayılıyorum ben buna. Bir de "anne,anne, anne " diye bir şarkımız var keşke onun o mırıldanışını size duyurabilsem. Bunu sadece oyuna fazlaca daldıysa yapıyor, kaç sefer çekmeye çalıştım makineyi fark edip bıraktı oynamayı.

Bu süreçte canımdan canı evlendirdik haziranın 14'ünde... Güzel bir düğün oldu, Sevdoşum çok çok güzel oldu, her şey harikaydı yani. En iyisi ben aradan çekilip sizi fotoğraflarla bırakayım...

Teyzemizin düğününde konseptimiz böyleydi... Çok mu sevimli olmuşuz, ne :)









Kına yakmadan gelin gitmez...














Vee güzel çiftimiz sonunda dünya evine girdiler... Tek duamız hep mutlu olmaları.

Bu arada düğünün sonlarında ben acile yetiştim yüksek ateş ve sıtma... Sanırım klimalar dokundu bir iğne ve ilaçla iki günde kendime geldim. Düğünün sonunu bu nedenle çok zor geçirdim...

Temmuz başında İzmir'e tatile gidiyoruz... Döndüğümde buralarda olacağım :)

Sevgilerimle...

19 Haziran 2013 Çarşamba

Yorgun iklimlerin ırak mültecisidir artık zaman.
durduramazsın hani geçer gider yörenden
anılar dehlizine son kez bakmak bile geri getirmez gülen gözleri
sahi gülen gözler kan revan edilir mi
edilir...
dört mevsimin bir anda gelmesi gibiyse aşkın diğer yüzü
 kıştır hep elimizde kalan
kışın karlı soğuğundan mütevellit yorgun düşer yüreğin diğer yarısı
diğer yarısı yaralıdır çünkü
ağlarsın, dövünürsün, unutursun hatırlatılır
sil baştan dersin... sildirilmez
kıyılan , giden hayatın her bir anı diker gözlerini üzerine
yalnız değilsen bile ortada kalmışlığın gerçeğiyle yüzleşirsin
gidecek yerin vardır elbet ama vazgeçemediğin minik eller keser yolunu
o minik ellerin yüzü suyu hürmetine kan kusarsın
kızılcık şerbeti içecek yerin kalmaz...
bir zamanlar içinde canlar yaşattmaya çalıştığın, aşlar kaynattığın, deterjan kokusunu her bir köşesinden zevkle fışkırttığın o yuva mezar olur sana
ve sen o minik eller uğruna nefes alırsın o mezarda...


11 Haziran 2013 Salı

Neden...

Gizli hesaplar, halkı halka kırdırmalar, halkı bölmeler... "Akp' ye oy verenler - vermeyenler, Türbanlılar-türbansızlar, solcular- sağcılar..." diye uzar gider bu liste... Farkında mısın bilmiyorum ama solcusu sağcısı kalmadı artık gündemde. Eskiden iki kelime kadar basit değildi "solculuk-sağcılık" şimdi gündemde çok büyük bir kelime var "Akp'liler - Akp'li olmayanlar." Anlayamadığım şu; Akp'li olanlar sağcı, olmayanlar solcu mu oluyor? Mümkün değil... Ülkeyi bu hale getirmek için gerçekten mantıklı nedenlerin var mı bilmiyorum. Ama neden böldün bizi %50'ye ? 
Sana oy verirsek memur olabildik, sana oy verirsek erzak yiyebildik, sana oy verirsek ısınabildik. Oy korkun mu vardı da bu kadar göz boyamaya kalkıştın. Hani ihtiyaç sahibi, bilinçsiz kesimin gözlerini bir hayli boyadın da... Eee ne oldu sonra başa geldin. Şimdi o erzak dağıttığın, dumanı göğü delen, kokusundan durulmayan kömürlerle ısıttığın halka gaz sıkıyorsun, göz altına alıp işkenceler ettiriyorsun, tehditler yağdırıyorsun. Seni ilk izlediğimde, mitinglerde, gerçekten çok zeki bir politikacı olduğunu düşünmüştüm. Halkı nasıl safına çekeceğini ve onlara nasıl hitap edeceğini çok iyi bildiğini zannetmiştim. Değerlerini büyük sanmıştım. Yavaş yavaş gösterdin kendini. Senin yanında olmayanlar malum çok sürmedi niyetini anlamaları ama yanındakilerden de pek gizleyemedin yüzünü... Önce bir Ergenokan attın ortaya tüm askeriyeyi içeriye topladın. Sonra bunun çok araştırılmaması için türban ayrımını sürdün devreye. Türbanlı olanlar müslüman, olmayanlar başka oldu. Türbansız bayanları satılık evlere benzettin ki bir lider(!) için ne çirkin bir benzetmeydi. Çünkü türbanlısı da türbansızı da, inananı da inanmayanı da senindi... Senin halkındı daha doğrusu öyle olmalıydı. Neden her yere kendi insanlarını yerleştirmeye çalıştın? Doğumun sezeryanlısına normaline karıştın, içeceğin kuş sütüne, ayranına karıştın, sigarayı yasakladın ama tekel girişini engellemedin. Çünkü çok iyi biliyordun ki sen bunu yasakladığında içme oranı artacak bu durumda tekelden daha çok kazanacaksın. Gerçekten halkın sağlığını düşünen bir lider "dumansız hava sahası" için tekeli sokmaz ülkesine... Açlık sınırını 1000 tl yaptın ama 800 tl ile işçi çalıştırıp bir de üstüne vergiler, zamlar yıktın. Devlet memuru olmayı neredeyse senin önünden geçmeye kadar vardırdın. Eskiden memur olmak için sadece KPSS sınavı vardı şimdi o sınavdan sonra bir de RTESS sınavı var. Bütün resmi bayramların kutlamalarını kaldırdın. Peki soruyorum bu içini rahatlattı mı? Neye ise öfken, geçti mi güzelim bandolar susunca, fener alayları sönünce... T.C yi kaldırmaya kalktın söyle başkan neden bu kadar düşman ettiler seni Ata'ya ve onun ilkelerine... Neden ATA' nın izlerini silmek için adeta kendini unuttun? Kim yönlendiriyor seni başkan. Tüm bunlar senin şahsi emellerin olamaz. İlkokulda, lisede, Üniversitede sen de okudun İstiklal marşını, Gençliğe Hitabeyi...  O Hitabe hiç mi tüylerini diken diken etmedi? Hiç mi içini titretmedi bandolar eşliğinde okunan zafer şiirleri... Milletin hür ve bağımsız olması bu denli rahatsız etmiş olamaz seni.  Anlamaz mı sandın bu gençlik örgütlenmeye çalışırken aslında tek yapmak istediğin şeyin ülkeyi yok etmek olduğunu... Türkiye Cumhuriyet'i nin o değişmez ilk 3 maddesini değiştirip, kendi özerkine uygun bir ülke yaratmaya çalıştığını... Anladık Başkan. Anladık... Anladık ve birleştik başkan. Kardeşiz biz... Türkü, çerkezi, kürtü, sünnisi, Alevisi... hepimiz kardeşiz. Yolda bir polis gördüğümüzde gülümseyip geçebilmeliyiz. Bir parkta otururken her an burası AVM ya da Kışla olacak diye korkmamlıyız. Çocuklarımızla yürürken bir biber gazı yutacak diye odalara kapanmamalıyız. Bizim refahımız, huzurumuz senin elinde başkan. Sen bir halkı birbirine kırdırabilirsin ya uzlaştırabilirsin... Ama böyle ATAlarına Ayyaş, kendilerine Çapulcu diyerek değil... Şehit annelerini azarlar gibi konuşarak değil... Terörü mübah kılarak değil... Yapma başkan doğunun batının oyunlarına gelme. Sen Türkiye Cumhuriyeti'nin başkanısın. Bu kadar gaddar olamazsın. Ne sen Stalinsin ne de bizler tavuk...

Blogger notu: Bu yazı yüzünden içeri düşme riskim var mı bilmiyorum ama umarım her şeyin hayırlısı olur ve bir gün mutlu temiz bir havaya açarız gözlerimizi...

3 Haziran 2013 Pazartesi

SONUMUZ BAŞTAN BELLİYDİ...

Bu daha ne ki... Daha neler göreceğiz, ne gazlara maruz kalacağız belli değil... Bu daha ne ki... Düşünce özgürlüğü yok, insanca yaşama fırsatı yok, eşinle çocuğunla, dostunla özgürce sokaklarda yürüme imkanı yok... Güzelim Türkiye nereye gidiyor hiç belli değil. Neyin öfkesi bu, neyin intikamı... Bir lider bu kadar nasıl nefret eder halkından? Hangi rejimin yasasında, anayasasında geçer bu hak? Acıyorum, üzülüyorum... Yavrularımızı nasıl bir dünyaya yetiştiriyoruz korkuyorum...