29 Mart 2013 Cuma

Dondurma...

Çalışan kadının hafta içi misafir ağırlaması zordur. Mesai bitince eve gelirsin ve asıl mesai evde başlar. Koştur koştur akşama değişik tatlar sunabilmek için adeta odadan odaya, masadan tezgaha savrulur durursun. İşte bu gibi durumlarda sevgili iş ve oda arkadaşım benim bu " ben ne hazırlayacağım şimdi" paniğimi yok sayacak harika, basit ve bir o kadar leziz bir tarif verdi. Denedim ve çok beğenildi ben de sizler de deneyin diye paylaşıyorum...


Malzemeler

2 adet yumurta sarısı
2 adet yumurta akı
1 su bardağına yakın şeker
1 limon suyu (hazır olmasın)
1 paket krem şanti
1 paket petibör bisküvi

Yapılışı :  2 adet yumurta sarısını 1 adet sıkılmış limonla çırpın. Ayrı bir kapta 2 adet yumurta akını bir su bardağına yakın şekerle çırpın. Yine ayrı bir kapta paketin üzerinde yazan şekilde krem şantiyi çırpın. Kutuda 2 paket olur 1 paket yeterli olacaktır. Daha sonra çırpılmış üç karışımı bir kapta bir araya getirip 3-4 dk daha çırpın. Petibör bisküvileri rondoda çekip borcamın altına serpin. Üzerine karışımı döküp donması için buzluğa koyun. 4 saatte donacaktır. Keserek servis edin. Dilerseniz üzerine çikolata sosu da yapabilirsiniz. Ben sossuz yaptım ama arkadaşım soslu da çok leziz olduğunu söyledi.
Afiyet olsun...
Bu güzel tarifi için arkadaşıma çok çok teşekkür ediyorum...

Sevgiyle...

25 Mart 2013 Pazartesi

Sen...Sen... Sen...



Meğer ne güzel duyguymuş kendinden bir parçanın gün be gün büyüdüğünü görmek… Seni tanımadan önce ben ben değilmişim. Hırçın, kesip atan hoyratlığım yerini sonsuz bağışa, müsamaya ve değişik bir olgunluğa bıraktı. Meğer hayatın rengi daha maviymiş seninle. Daha önce bir gülüşe yüreğimin böyle pır pır edeceğini hiç tahmin etmezdim. Biri göz yaşı döktüğünde üzülürdüm ama bunun bir de yüreği dağlayanı varmış göz yaşını ilk gördüğümde anladım. “Agu” diye bir kelimenin aslında tüm cümlelerden, edatlardan, bağlaçlardan çok daha özgün olduğunu bana bakıp gülerek “aaaguu “ dediğinde anladım. Hatalarımdan ders aldım evet, iyi şeyler yaptığımda kendimle övünmeyi de bildim ama seni dünyaya getirmemle nasıl övüneceğimi hiç bilemedim. Çünkü seni dünyaya getirmek yaptığım, yapabileceğim iyi şeylerin çok daha üstünde çok daha ötesindeydi. Minicik ellerin benim dünyam olacağını, o kesik kesik alınan nefesin tüm geceme  renk katacağını senin nefesini dinlerken fark ettim. Sen öylesine güzel, öylesine masumdun ki… Benim iyimser yanımdın, hoyratlığımdın, gülüşlerimdin… Sen geldin ve ben bambaşka bir ben oldum. Her şeyden daha kutsalı ben senin sayende ANNE oldum…

22 Mart 2013 Cuma

Gecikmiş Post...

Hayatın koşuşturmasında  blogger olmak hayli zor bunu herkes bilir. Ben de zaman zaman zorlanıyorum post hazırlarken. Konusuzluktan değil aslında zamansızlıktan... Bazen de buraya kendi kendime yazıyorum, kimse okumuyor diye de düşünmüyor değilim ama okuduğum bloglarda hemen hemen herkes ilk zamanlarda böyle düşünmüş. Yine de insanı rahatlatır bir yanı var post hazırlamanın. Günlük tutmaya yakın bir tavrı var blog yazmanın. Severim ben günlük tutmayı, lisedeyken günlük tuttuğum çok olmuştur. Ama dedim ya hayat içine öyle bir alıyor ki zamanımızı, kelimeler, cümleler sığlaşabiliyor bazen ve insan o kadar çok konu örgüsünün içinde boş sayfaya boş boş bakıyor; "ben ne yazacağım şimdi " diye. Günlerdir yaşadığım hal buydu. Ama şimdi yazacak enerjiyi ve biraz boş vakti buldum. Çayımı beklerken sizlerle geçen günlerin istişaresini yapalım biraz.

İki hafta önce başımızdan çok feci bir olay geçti. Dünyalar tatlısı Dossam'ı karyoladan düşürdüm. Neden karyola diyecek olursanız da bel fıtığı olduğum için Dossayı beşiğinden alıp emzirmek geceleri hayli zor oluyordu. Biz de oğluşumla yatmaya karar verdik. Yanlarına yastık da koyuyordum ben yokken ama küçük bir ihmal sonucu ben iş için sabah hazırlanırken "küt!"diye bir ses duydum koştum baktım Dossam yerde yatıyor ben çığlık atınca da korkup ağlamaya başladı.  Allah'ım öyle çok korktum ki; neyse ki ağlaması çok kısa sürdü. Babaannemiz ve Dedemiz geldi öğlene kadar uyutmadılar Dossa'yı. Allah'a Şükür hiç bir şey olmadı. O hafta Duruca Yaşamak blogunun güzel sahibesi Edoşum ve eşi bize geldiler tabi Durişkomla birlike. O gün Dossanın tüm huysuzluğu üzerindeydi. Nedenini anlayamadık pek, dişe yorduk nitekim haklı da çıktık. Sabah uyandığımızda Dossa sağ üstten üçüncü dişini çıkarmış. Yavrucağımın o gece ki huzursuzluğu ondanmış. (10 Mart 2013)

Salı günü de sabah saat 05:00 sularında Dossam bir çığlıkla uyandı. Öksürüğü ve hırıltısı vardı ama bu ağlama bambaşkaydı. Babamızla hayli telaşlandık ve hemen doktorumuzun yanında aldık soluğu. Meğer aslanım Orta  Kulak İltihabının başındaymış. Doktorumuz hırıltıdan rahatsız oldu, bir şurup ve antibiyotik verip Bugün için tekrar istedi. İlaçları düzenli kullandık ve bugün doktorumuzun yanına gittiğimizde rahatladık. Bronşit olduğundan şüphelenmiştik çok şükür değilmiş. Antibiyotiğimiz bitince tekrar gideceğiz ve kulağımıza bakılacak. Bu süreçte Dossamın keyfi hayli yerinde. Ayhan dedemiz (Babam) Dossa 6. ayına girdiğinde ona yürüteç alacağını söylemişti. 6. ayımıza girdiğimiz gün yürütecimiz geldi fakat doktorumuz 7. ayımız bittiğinde kullanmamızı tavsiye edince erteledik. Şimdi artık 7. ayımız bitti ve Dossamı yürütecine koyduk meğer yavrucağım özgürlük istiyormuş. O kadar mutlu oldu ki yürütecinde. O şen kahkahalar atınca biz de mutlu olduk haliyle.

Son olarak benim Anneannem ve Dedem geldiler. Yani Anneannem ve dedem torun çocuğunu gördüler. Allah'ım onlara Torunun torununu da görmeyi nasip etsin inşallah. Canlarım benim çok seviyorum sizi...
Herkese mutlu,huzurlu haftasonları...
Sevgiyle...

7 Mart 2013 Perşembe

Anlatmak istediğim tam da buydu.

İyi de nasıl seveceğim?
Benim bir önceki postumda anlatmaya çalıştığımı "damla damla" blogunun sahibi çok çok güzel anlatmış herkes okusun istiyorum.
Sevgilerimle...

İçimden geçenler...

Hep böyle mi olur ? Bir heves başlarsın birşeye sonra hayatın kaosunda o en çok heves ettiklerini bir kenara bırakmış olursun. Blogum da öyle oldu bir aralar. Uzun süre yazmak içimden gelmedi hatta yazacak birşey bile bulamadım desem yeridir. Havaların puslu oluşunun verdiği depresif ruh hali mi, yoğun günlerin verdiği yılgınlık mı hiç bilemedim sadece bir ara kendi kabuğuma çekildim. Bu süreçte Dossam el şaklatmayı öğrenmeye başladı. Ek gıdamız sorunsuz gidiyor çok şükür. Şubat ayının ortaları bizim için biraz can sıkıcı oldu Babamız hastalandı, babamızdan Dossa'ya geçti Dossam 39 derece ateşle acillere koşturdu bizi. Korktuk biraz açıkcası peşinden ben hastalandım derken Şubat ayı hastalık ayı olarak 2013'ün hanesine yazıldı. Tekrar yaşamayız inşallah. Anneliğin verdiği yoğun duyguları en yoğunundan yaşıyorum... Dossamın gün be gün gelişimi her seferinde gözlerimi dolduruyor. Bu aralar emeklemeye çalışıyor. Diş sıkıntımız hala devam ediyor. Hastalıktan sonra uyku düzenimiz tamamen bozuldu. Ama hepsi geçer diye umuyorum. Ne kadar zor bir o kadar güzel bir duygu anne olmak. Tüm yorgunluğuma, tüm yetmeye çalışma mücadeleme rağmen anne olduğum için şükürler ediyorum. Her şeyden önce attığın her adımı iki kere düşünüyorsun. O hastalanmasın diye artı bir çaba gösteriyorsun. Belki de en çok ateşlendiği gece anneydim. Ateşi tekrar çıkmasın diye, uykuya dalarsa Allah korusun havale geçirir diye insanüstü bir çaba sarf ettim. Herkes kendi yaşadığını bilir ya ben kendi payıma biraz sancılı atlattım Dossamın ilk ateşli hastalığını. Anneliğin yarattığı duygusallık da ayrı bir olay. Çevrendeki insanlar seni anlayamıyor maalesef. Geçenlerde bir arkadaş ziyaretine gittiğimizde arkadaşımın eşi anneliğimle ilgili bir eleştiride bulundu. Ben çok pinpirik bir anneymişim. Çocuk dediğin biraz ağlamalıymış ben hiç ağlatmıyormuşum. Her istediğini yapıyormuşum ki bu ilerde onu şımarık yaparmış. Onlar 6 kardeş büyümüşler anneleri öyle üzerlerine düşmemiş ama gayet de güzel büyümüşler. Bu yorumlar biraz canımı sıktı. Evet belki çocuğumun üzerine fazla titriyorum ama maalesef içinde bulunduğumuz devir hiç de öyle güven verici değil. Her türlü insan var etrafta ben istiyorum ki çocuğum benim yanımda tüm kötü örneklerden haberdar ama zararlarını bilecek kadar bilinçli ve yasaklara merak duymayacak kadar özgüvenli olsun. Bu yüzden onun her şeyiyle ilgilenmek istiyorum. Doğurup kendi kendine büyür diyebileceğim bir çevrede yaşamıyorum. Kaldı ki bahsettiğimiz çocuk daha 7. ayına yeni girdi ve hiçbir ihtiyacını kendisi karşılayamayacak. Neden bu konuda hep annelere eleştirili yaklaşırlar anlayamıyorum. Keşke herkes böyle ilgilense evlatlarıyla da geleceğe gerçekten bilinçli arkalarında bilinçli anne-baba desteği olan bireyler yetişse. Dünyanın makalelerini okuyorum çocuk yetiştirmekle ilgili. Çocuğun şımarık olması, inatçı olması tamamen ebeveynlerinin elindeymiş. Yani istersek ve biraz özveri gösteririsek gerçekten evlatlarımıza istediğimiz hayatı ve karaketeri aşılayabiliriz. Bu yorumlara çokca maruz kalıyoruz anneler bilir aslında duymamak,umursamamak gerek ama başta da dedim ya anneliğin verdiği duygusallık maalesef daha hassas yapabiliyor bizi.
Bu arada Bal yanağın Hikayesi adlı blogun sahibesi benim bıraktığım not üzerine benimle anne-çocuk bloglarıyla ilgili görüşmek istemiş. Sabırsızlıkla bekliyorum. Herkese güzel günler... Sevgiyle kalın.