30 Nisan 2013 Salı

Zamanla...

İnsan neler öğreniyor zamanla...
Önce kırgınlıklar çalıyor kapımızı hani hiç istemesek bile
Umulmadık sözler kazınıyor yüreklerin dehlizine
Bağıramıyorsun, yüreğindeki yangını ne yaparsan yap söndüremiyorsun
Dur demek istiyorsun o an akan zamana
Dur ki yanmasın yüreğim daha fazla
Ne zaman duyuyor feryadını ne de kor
İnsanları tanıma safhası burada devreye giriyor ve yerini zamanla insanlara karşı temkinli olmaya bırakıyor.
Sen ki insanları önce insan olduğu için seviyorsun
Şaşırıyorsun belki
Belki anlamaya çalışıyorsun
Ama asla yüreğindeki katılığa engel olamıyorsun
Zira bu senin elinde olmuyor.
Yürek bir daha yanmamak için miğferini giyiyor, zırhını takıyor
ve sen bir gün hiç ummadığın bir anda ve asla olmaması gereken bir yerde yığılıp kalıyorsun...
Olmaması gerekiyor,
Yaşanmaması gerekiyor
Ama oluyor...
Düzene dur diyemiyorsun.
Ve bir daha yığılıp kalmamak için daha çok güçleniyorsun
Etrafına daha iyi bakıyorsun ve birdaha aynı insanlara asla güvenmiyorsun...

Gecikmiş 23 Nisan Etkinliği

Dünyayı verelim çocuklara, hiç değilse bir günlüğüne
Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar,
Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında.
Dünyayı çocuklara verelim
Kocaman bir elma gibi verelim,
Sıcacık bir ekmek somonu gibi verelim,
Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar.
Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
Çocuklar dünyayı alacak elimizden
Ve ölümsüz ağaçlar dikecekler...
                                   Nazım Hikmet RAN...


Çocuklarımızın belki de bir günlüğüne hür oldukları daha doğrusu onlara armağan ettiğimiz bu güzel günü biz de dedemizle doyasıya kutladık. Dossama çok düşkün olan dedemiz (babam) o gün ille de Dossayı parka götürmek istedi ben de bu güzel günde, yüreğinde böylesine büyük bir sevgi barındıran hayat dolu dedemizi kırmadım ve işte bizim ilk 23 Nisan etkinliğimiz. Kuzucuğumun şaşkınlığını gözlerinden okuyacaksınız.




Son fotoğrafta Dossam açık havaya yenik düştü ve mışıl mışıl uyudu.Anne de bu arada ne zamandır gidemediği kuaförüne gitti bakımını yaptırdı ve saçlarını harika bir sarıya boyattı... :)



Gecikmelerden dolayı çok özür diliyorum. Yorgunluk beni biraz halsiz yapmıştı ama şimdi çok çok iyiyim ve şarkının da dediği gibi "Özüme sözüme döndüm/ Doğruyu yanlışı gördüm/ Can çıkmamış yerinden/ Aslan gibi geri döndüm..."




Sevgiyle...

12 Nisan 2013 Cuma

DOSSA YOLLARDA... (Rize-Trabzon-Batum)

Hesapsız çıkan tatilleri hep sevdim ben. Planlayıp tatile çıkmanın zevki ayrı ama öyle hiç hesapta yokken eşinden gelen ani bir telefonla apar topar yollara dökülmenin zevki de bambaşkaymış... Gerçi eşimin bu yanını hep çok sevdim ben :)  4 nisan perşembe günü Dossanın doktor kontrolünü yaptıktan sonra o akşam yola çıktık. Dossam yolda biraz huzursuzlansa da sonra derin bir uykuya daldı. Gece saat 00:00 sularında Rize'ye Görümcemin evine vardık. Ziyaretimizin asıl sebebi görümcem 1 sene önce evlenmişti fakat biz bir türlü gidememiştik. Bu güne kısmetmiş. Bizi çok güzel karşıladılar yemek yedik, çay içtik... Yol yorgunu Dossam hemen uyuyakaldı zira bizi çok yoğun bir program bekliyormuş. Cuma günü Enişte bey okula gitti biz de evde zaman geçirdik. Akşam 16:00 gibi Trabzon-Forum a gittik. Ben alışveriş yaptım bunu ayrı bir post olarak paylaşacağım sizlerle.
Alışverişin akşamı bizi çok güzel bir restauranta götürdüler. Cemil usta köfte/balık. Gerçekten harika ve çok nezih bir mekandı. Yemyeşil ışıklandırması size birazdan harika bir mekana gireceğinizin haberini veriyor zaten. Garsonların hızı ve hijyen bizi çok mutlu etti. Ayrıca köfteleri de gerçekten harikaydı... 

Cumartesi günü Gürcistan/Batum' a gitmek üzere hazırlandık ve yola koyulduk. Hava pırıl pırıldı ve ben Dossam ilk kez yurt dışını görecek diye heyecanlıydım. Arabada bunalan Dossayı sadece zıbınıyla bıraktık. Sınır kapısına geldiğimizde gördüğümüz arabalar bizi dehşete uğrattı içeri girmek için kaç saat beklememiz gerektiğini gerçekten hiç tahmin edemedim. Üstelik Dossa arabada artık hiç durmak istemiyordu. Zaten sınırdan sadece araç sahibi geçebiliyor bizler yürüyerek geçecektik. O yüzden biz de dışarı çıktık ve kıpkırmızı yanaklarıyla Dossam etrafına gülücükler saçmaya başladı bile. 

Gürcistan საქართველო

 Karadeniz’in doğu kıyısında, GüneyKafkasya’da yer alan ülke. Tam adı Gürcistan Cumhuriyeti’dir. Eski Sovyet cumhuriyetlerinden biri olan Gürcistan'ın kuzeyinde Rusya, doğusunda Azerbaycan, güneyinde Ermenistan ve güneybatısında Türkiye yer alır. Ülkenin batı sınırını Karadeniz belirler.

Girişte Dossam şaşkın şaşkın etrafına baktı. Bir sürü insan, her birinin ellerinde poşetler, biz sürekli bir yürüyor bir duruyoruz. Haliyle o da şaşırdı ama keyif aldığı her halinden belliydi. 








Önemli gördüğümüz her yerde fotoğraf çektik. Sol üstteki ilk fotoğraf maddi durumu yetersiz halkın binası. Diğer fotoğrafta da Zeus'un heykeli var. Sol alttaki fotoğraftaki heykelin elinde tuttuğu gerçek altınmış. 




Yoğun ve yorucu bir gün oldu ve günün sonunda balık aldık ve evde balık yaptık Dossam da ilk balık çorbasını tatmış oldu. Hiç bir sıkıntı yaşamadan yedi çok şükür. Pazar günü dönüş günümüzdü ama biz yine de gezmekten vazgeçmedik. Bu kez rotamızı Trabzon uzungöl'e yönelttik. O kadar güzel bir doğası vardı ki biz çok keyif aldık. Uzungölün ilerisine de mutlaka gidin harika bir manzarası var. Hediyelik eşya alabileceğiniz küçük, sevimli dükkanlar ve Karadeniz'in tüm çehresini yansıtan hediyelikler gerçekten beni bir Karadeniz kızı olarak çok mutlu etti. Her ne kadar yüreğim Güney'e kaysa da içimde bir yerlerde Karadeniz kızı olduğumun gurur mu var ne? Kalanları size fotoğraflar anlatsın. 


Gezimizin sonunda yediğimiz Muhlama ve saç kavurma... Bence mutlaka yemelisiniz...





Sevgiyle...

Blogger Notu... Bize evini açan ve bize harika bir üç gün yaşatan sevgili görümceme ve eşine eşim, Dossam ve kendi adıma sonsuz teşekkürler...
   

4 Nisan 2013 Perşembe

Bahar Hediyesi Kapınızı Çalarsa...

Dedim ya daha önce Nisan ayı benim için Yaz ayına kalan son adım olduğu için hep daha özel ve daha önemlidir. Nedense Nisan ayına girdiğimiz an itibariyle içimde rengarenk kelebekler uçuşuverir. E tabi buna bir de Bahar hediyesi eklense fena mı olur?

Blogunu zevkle takip ettiğim Serap Tan' ı okurken bir çekilişi duyurduğunu gördüm. Ben de şansımı bir deneyeyim dedim. Merak edenleriniz için Tık Tık ...

Sevgiyle kalın...

Sd Smz



2 Nisan 2013 Salı

222 Gün... O kadar Büyüdün mü Sen?


Zaman ne kadar hızlı geçiyor ve asla yetişemiyorsunuz. Her şey, tüm yaşadıklarım dün gibi oysa. Dossamı kucağıma verdikleri gün geçti, babamızın askerden geldiği gün geçti, evimi taşıdığım gün geçti, doğum iznimin keyfini çıkardığım günler geçti, geçti, geçti derken biz 222 günlük olmuşuz. Zamanın akan hızını en güzel  fotoğraflar gösteriyor zira Dossam nasıl fark atmış, nasıl serpilmiş... Gözlerim dolarak hesapladım günlerini...



Alt dişimizin çıktığını daha önce yazmıştım. Şimdi üstten de iki dişimiz var ve toplam 4 dişimiz oldu... Yerde sürtünmelerimiz başladı. Hiç zorlanmadan sırt üstünden yüzü koyun dönmeyi aştık, istediğimiz yöne 360 derece dönebiliyoruz. Örtünün üstünden daima döne döne çıkıp halının ya da parkenin üzerine çıkmaktan son derece keyif alıyoruz. Örtünün üzerindeki herhangi bir oyuncağa uzanamadığımız zamanlarda örtüyü çekerek istediğimiz şeyi alabiliyoruz ki ben hala bunu nasıl akıl edebildiğine şaşıyorum. Eskisi kadar kucakta dolaşmıyoruz artık. Mama sandalyemizde yemek yemeye bayılıyoruz. Öyle ki, ben ne yesem onu yemek istiyor gözü kalmasın diye tattırıyorum, bu konuda çekincelerim var doğru mu yapıyorum diye, bunu kontrolümüzde doktorumuza soracağım. Ama elimde değil ne yesem yemek istiyor. Bizimle birlikte yemek yemeye bayılıyor. İlk çayımı içmeme izin veriyor ancak kendime ikinci çayı koyduğum an mama sandelyesinden beni al diye o iki minik kollarını uzatıp çığlıklar atıyor. Sahi ikinci bardağı içeçiğimi nasıl anlıyorsun bu da ayrı bir hayret ettiğim durum.

Çoraplarımızdan nefret ediyoruz. İki ayağımızı bir birine sürterek o çarapları gün içerisinde defalarca çıkarıyoruz. Bu şekilde çıkaramadıysak ayağımızı tutup çekiyoruz. Ayhan dedemizin aldığı oyuncaklarla eskisinden daha çok oynuyoruz ancak çanta sapı, krem kutusu, kablolar, cep telefonları ve en önemlisi bilgisayar en büyük ilgi alanımız. Bunlardan herhangi birini gördüğümüz zaman değişik sesler çıkarıp onu istediğimizi net bir şekilde belli ediyoruz. Yani kendimizi yavaş yavaş ifade etmeye başladık.

Çok net bir şekilde ANNE diyebiliyoruz. Daha çok küçükken sadece ağladığımız zaman Anneye yakın bir ses çıkarıyorduk. Ama artık gayet rahat Anne diyoruz ve her durumda bunu söylüyoruz. En son 30 Mart Cuma günü Şeda Şeda Şeda dedik ki bu beni anlatılmaz derecede mutlu etti. İsmimi söylemesindeki büyük pay Babaannemizin. Benim geliş saatlerime yakın Babaannemiz "gel Seda, gel Seda" diyormuş. Hafızamız çok çabuk kapıyor. Yüretecimizi çok seviyoruz zira en çok o zaman özgürüz. İstediğimiz her şeyi çok yakından görebiliyorz ve her şeye dokunabiliyoruz. En çok da perdenin kanadıyla oynamaktan keyif alıyoruz. Bir de salondaki çamaşır makinası en büyük merakımız. Mutfaktaki renkli çöp kovasıyla uzun uzun kendi dilimizde konuşuyoruz. Ağlarken neredeyse kavga ediyoruz, söyleniyoruz. Elimizden birşey alındığında ya da istediğimiz birşey verilmediğinde sinirli bir şekilde geri cevap veriyoruz ki ben buna çok gülüyorum. Büyüdüğünde bana geri cevap verdiğinde bu kadar masum karşılayabilecek miyim ? Zorlu kabız günlerimiz geride kaldı çok şükür şimdi kaka yaptığımızda mutluluktan uçuyorum. Biri bana buna sevineceğimi söyleseydi güler geçerdim. Uykularımız biraz daha düzene girdi, emmeye devam ediyoruz çok şükür. Ama yine de geceleri 2-3 kez uyanıyoruz. Biri odadan çıktığında peşinden ağlamaya başladık, en çok da benim arkamdan ağlıyorsun ve ben korkuyorum biraz daha büyüdüğünde ben işe giderken ağlarsın diye... Dışarı çıkmayı ve gezmeyi çok seviyoruz. Dış kapıyı görünce seviniyoruz. Alkış yapmayı çok seviyoruz. Ve keyifli olduğumuzda sürekli alkış yapıyoruz. Tel sara yı baya bir öğrendik ama arada alkşla karıştırıyoruz. Gülmeyi çok seviyoruz ve o kadar güzel kahkahalar atıyoruz ki en üzgün zamanınızda bile size tüm sıkıntınızı unutturabilir.

Çalışan anne olmak zor vesselam. Uykusuzsun, işlerin yetişmiyor, ama her şeye bedel bir yanı var anneliğin. Hele de mutlu bir yuvanız varsa işte her türlü zorluğun üstesinden gelinir... Herkese bebişleriyle uzuuuuun ömürler ve mutlu günler...
Sevgiyle...




1 Nisan 2013 Pazartesi

Modason'dan harika hediyeler...

Nisan ayı nedense bana hep huzur verir. Yaza duyulan özlem sonucu mudur, baharın kuş cıvıltıları ve o tatlı, ılık serin havanın sarhoşluğu mu bilmiyorum ama içim hep kıpır kıpır olur. Nisan ayının ilk çekilişine katılayım dedim ben de ve nedense içimde bana çıkacakmış gibi bir his var? Çıkar mı dersiniz. Çekilişi merak eden ve katılmak isteyen olursa ayrıntılar için tık tık .

Sevgiyle kalın...